
Musluk Suyu
Burada, uzun süredir çeşmeden akan sular içilmiyor. İçilmiyor derken, ölüme yakın bir deneyim yaşamak istemediğimiz için ölmedikçe içmeyi düşünmüyoruz.
Bu ufak bilgilendirmeden sonra, hızlıca hikayeme geçeyim…
O gün çok susamıştım ve mutfağa gittiğimde evde hiç su kalmadığını fark ettim. Hemen telefonumdan market uygulamasını açıp “random” marka altılı ekonomik paket sulardan sipariş verdim. Hava kararmıştı ve dışarıda yağmur vardı. Severim böyle günleri… Ve o kez ayrı bir sevmiş olmalıyım ki bir anda içim geçmiş!
Telefonum çaldığında irkilerek uyandım. Arayan bir market çalışanıydı ve telefonda, sipariş ettiğim sulardan ellerinde kalmadığını, fakat mağduriyetimi gidermek adına, farklı bir markanın kısa süreli bir tanıtım ürününü, deneyimlemem adına adresime gönderebileceğini söylüyordu. Bu tür şeylerden pek haz almasam da telefondaki kişinin prim alabileceğini düşündüğüm için çok yoğun ısrarı üzerine teklifini kabul ettim.
Yaklaşık yarım saat sonra kapım çaldı. Koridora doğru yöneldim ve kapıyı açtım. Karşımdaki kişi bendim ve kendime su getirmiştim. O anda, tanımadığım bir endişe ile tüm benliğimden şüphe ederek ellerime baktım. Ellerim her zamanki gibi yerlerinde dursalar da sanırım beni korkutan tüm bu olanlar değil, bunların nasıl gerçek olabileceği ile ilgili o anki sorularımın bilinmez cevaplarıydı.
Endişe içinde adımlarımı sayarken, “marketçi ben” bir anda içeri girdi; getirdiği suyun kapağını açtı ve ısıtıcıya dökerek ısıtmaya başladı. Bu rahatlığı beni içten içe orada bulunan en anormal oluşumun kendim olduğunu düşünmeye sevk etmişti. Kendimi yoklarken suyun kaynama sesini duyabiliyordum.
“Marketçi ben”, tezgâhtan bir tane sallama çay aldı ve en sevdiğim kupamda bana çay hazırlamaya başladı. Kendim için yaptığım bu jest beni biraz olsun rahatlatmıştı. Ardından, kendisi için dandik bir granül kahve paketi açtı ve sıradan bir su bardağına döküp karıştırmaya başladı. Tamam, der gibi bana baktı ve koridoru işaret etti. Tüm bu sıcak eylemler bütününün sonrasında, bardaklarımızı aldık ve tüm enerjimizle iki ben bir gölge loş ışıklı odamın yolunu tuttuk. Tüm bu anomalileri bir kenara bıraktık ve bir güzel, sıcak sıvılarımızı yudumlamaya başladık.
Bana neden mutsuz olduğumu sordu, sonra söylerim dedim. Ona kim olduğunu sordum, retorik sorulardan hoşlanmadığını ifade etti. Kahvesi bittiğinde gitmek istedi, izin vermedim. O yanımdayken çok daha huzurluydum ve kendimi sorgulamayı bırakmıştım. Hatta o an öylesine rahatlatıcıydı ki, bu huzurlu an ışığında gözlerim usul usul kapanıyordu. O anda gitmişim… Ama bu defa uyanmadım.
Rüyamda bir market çalışanıydım ve sanırım işe yeni başlamıştım.
Şef olduğunu düşündüğüm bir adam beni çağırdı ve bana çok önemli birinin az önce su sipariş ettiğini, fakat depoda hiç su kalmadığını söyledi. Akabinde, çeşmeden hunharca doldurduğuna şahit olduğum kullanılmış bir pet şişeyi elime tutuşturarak o suyu bu çok önemli kişiliğe bir an önce ulaştırmamı istedi. Umarsız ciddiyetinin karşısında durumu kabullenmekten başka çarem olmadığını anladım ve itiraz bile etmeden bana verdiği adrese gitmek üzere yola koyuldum.
Marketten çıkarken, adresin kendi adresim olduğunu fark ettiğimde bir hayli şaşırmıştım, fakat işimi kaybetmek istemediğim için olayları sorgulamayı bırakıp, saçma bir şekilde kendi evime doğru yürümeye başladım. Belki bu bir testti, belki de sulu bir şaka. “Kim bilir? Her iki durumda da en kötü birkaç dakikalığına yatak keyfi yapar ve işe geri dönerim” diye düşündüm. Çok geçmeden daireme gelmiştim.
Kapımı çaldım, kapımı açan bendim.
Korkmuş ama hiç şaşırmamıştım. İnsan rüyadayken nedense bu tarz absürt olaylar karşısında anlamsız bir kabullenişe gidiyor. Sanırım rüyanın kendisi zaman ve mekândan bağımsız olduğu için sorgulama mekanizmamız da biraz değişiyor. Yine de kısa bir süre yoğun bir duygu eşliğinde benliğimden şüphe edercesine yüzümü yokladığımı anımsıyorum.
Sorgulama faslı bittiğinde olayı sahiplenmiştim. Sonrasında gelen garip bir rahatlama hissiyle, mutfağa doğru ilerleyerek elimdeki musluk suyunu ısıtıcıya döktüm. Bu yalancı suyu kaynatmadan içemezdim! Suyun kaynama sesi kulaklarımda yankılanırken düşünmeye başladım. Geldiğim yol beni kendime yabancı kılarken, en sevdiğim kupam beni o eve ve sahte benliğime daha da bağlıyordu.
Sahte benliğimi test etmek adına yolu düşündüm ve evdeki tek sallama çayı yalancı bana hazırladım; bu senaryoda misafirdim sonuçta… Kendime de dandik bir kahve yaptım ve arkamda hiç kötülük bırakmadım. Sonra tüm bu paralel evren saçmalıklarını unutup, odama doğru ilerlemesi için ona işaret verdim.
Oturduk ve konuşmaya başladık. Nedense o durumu çoktan kabullenmiş gibi sakin bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Ona neden sustuğunu ve mutsuz durduğunu sordum, bir ara söylerim dedi. Bana kim olduğumu sordu, henüz bilmiyor olsam da zaten biliyorsun demeye getirdim.
Sohbet uzarken vakit geç olmuştu ve artık gözlerimiz kapanıyordu. Bir süre direndim ve onu izledim. O anda bir şeylerin farkına varmıştım sanki… Evet! O, benden önce uykuya dalmış ve uykusunda bana dönüşmüştü.
Peki şimdi ne olacaktı?
Bu sorunun cevabı bir rüyayı işaret ettiği anda aydınlanmaya başladım. Başımı sallayarak uyku olduğunu düşündüğüm bu zamansız evrenden ayrılmak istedim. Çünkü bu döngü, bu rüya içinde son bulmuştu ve artık yapayalnızdım. Neyse ki, o sırada kulaklarımın arkasında çalan telefonumun sesi bana gerçekliğin ellerini uzattı ve ana tutunmamı sağladı.
Sonunda o andan çıkabilmiştim; uyandım ve gözlerimi açtım.
Dışarıdan gelen yağmur sesi beni epey bir mayıştırmış olacak, telefon elimde, sipariş verdikten hemen sonra uyuyakalmış ve garip bir rüyaya dalmışım.
Az önce telefonu açtım. Arayan bir market çalışanıydı ve telefonda bana, sipariş ettiğim sulardan kalmadığını fakat mağduriyetimi gidermek adına bana bir adet hediye su gönderebileceğini söyledi.
Bir kez daha uyanmaya çalıştım fakat bu defa gerçek gibi duruyor. Hatta az önce, o anlamsız teklifi bir kez daha kabul ettim…
Şimdi o herif primini alırken, ben yine bir kez daha yolda adresimi sorguluyor ve bir kez daha bu evde, en sevdiğim kupamla “kendime gelmeyi” bekliyorum.